Sonunda yatağım kırıldı. Dün gecenin yarısında, Bob Dylan’ın, “No Direction Home” belgesini seyrediyordum. Birden bir çatırtı ile birlikte yatağıma gömüldüm. Sabahleyin uyanır uyanmaz marangoza gittim tamir için. Marangoz ustası, tesadüf, hemşehrim çıktı. Akşam eve döndüğümde yardımcı olacak neyse ki.
18 Mayıs 2011, Adana
Adana güncesi, Mayıs 2011
Sıcak bir günün öğleden sonrası. Otobüsteyim. Yüzümün soluna çürük bir sıcaklık vuruyor, sağ tarafında ise taze serinlik. Sarsıntı yazmamı güçleştiriyor.
Yine yapacak şeylerin tükendiği zamanlarda yaptığım şeyi yapıyorum. Nedensiz fakülteye gidiyorum. Adana’nın sıcağı da bu durumun zorluğunu iki kat arttırıyor. Otobüs insanlarla dolu olmasına rağmen daha çok boş bir otobüs andırıyor. Her bir insan oturmak istediği yerde oturuyor. Muhtemelen başörtülüler, kadın yolcuların yanını tercih ediyor, çapkın erkeklerse güzel hanımların yanındalar. Seçmeden boş yer arayan yaşlı amca ve teyzeler, onlar da yerlerindeler. Ben de öyle. Okulun yolunu yavaşça tüketiyor otobüs yavaşça yeni çaresizliklere yaklaşarak.
Günümüz;
Defterime böyle yazmışım on sekiz Mayıs, iki bin on bir yılında. Şimdi, kırılan o yatağa uzanmış, devam ediyorum yazmaya. Neydi o çaresizlikler? Diye düşünüyorum da hala aynı şeyler problem. Değişen bir şey olmamış, şimdi bunu anlıyorum. Sorun, belirsizliğin kendisi daima. Görememek olanı biteni. Her şey, her insan o kadar değişken ve belirsiz ki bir düşünceye ya da bir anıya inanmak güç hale geliyor artık. Bir kara deliğin görüntüsü bu çağda elde edildi ama o delik, bütün insanlığın iyiye, doğruya ve güzele dair bütün belleğini içine çekiyor sanki. “Yer yüzünde korkusuz yaşamak”[1]. Yazık, bu düş yarım kalacak sanki. Ütopyalar, distopyalara dönüşüyor, umut dolu düşlerse kabuslara. Gerçekler, olağanca hızıyla insanlığın etrafında dönüyor dönmesine ama bu çağda insanlık süper kütleli bir kara deliğe dönüşmüş narsistik bir varlık gibi artık. Öyle ki, etrafında hiçbir şey, hiç kimse hatta ışık bile kaçamıyor, her şeyi, herkesi yutar olmuş.
Yaşamın bu girdabı içinde, gerçek, olay ufkunda gizleniyor gibi görünüyor. Kimin rüyasıdır bu, kimin tasarımıdır bilinmez ama şu süreç, yığınlar haline gelmiş imajlar etrafında, görmenin olanaklarından yoksun bir öznel deneyim sunuyor sadece. Sanırım, “Büyük unutuş” diye adlandıracağım bir çağının başlangıcındayız.
Kara delik göründü. Bu yeni bir miladın ilanıdır.
Nisan 2019
Gaziantep
[1] Melih Cevdet Anday, (1956), (akt.) Yalçın Armağan, “Melih Cevdet Anday Şiirinde Zaman” (Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2003), 43.