Dışarısı eksi sekiz derece soğuk. Sivrihisar’da mola verdi beni Eskişehir’den umuda götüren otobüs. Önce bir süre dışarıda durdum, otobüslerin ön camlarını yıkayan amcayı seyrettim. Öylesine soğuk ki hava, su daha otobüsün camından akmaya fırsat bulamadan donuveriyor, kaydıraktan kayan bir çocuk edasıyla aşağıya süzülüp yere düşüyor. Dayanamayıp soğuğa içeri girdim. Etrafı seyrediyorum şimdi. Yollar ıssız. Dinlenme tesisi de öyle. Hoş, insanların yarım saat bekledikleri bu yerlere böyle bir isim verilmiş olması uykusuz şoförleri rahatlatmışa pek benzemiyor. Muavin hummalı bir şekilde çorbasına ekmeğini banarken şoförümüz gözlerini boşluğa dikmiş çayını karıştırıyor. Gözler yorgun. Ya da aklı başka yerde. Anonslar duyuyorum ha bire ama hiçbirini anlamıyorum. Sadece gitme vaktini sezdiren bir tonlama hissediliyor. Birkaç yolcu ayaklanıp otobüslerine yöneliyor.
Herkesin gidecek bir yeri var. Benim de öyle. Öyle ya umuda gidiyorum. Gerçek bir yolculuk benimki, mistik bir yolculuğun aksine.