Şunu gerçekten de merak ediyorum ne zaman kör olduk biz. Nicedir etrafımıza boş boş bakar ya da baktığımızı ve bunun yanında da gördüğümüzü iddia eder olduk. Uzun yıllardır aklımı yorduğum bir konudur görmek ve körlük. Bu tam olarak bilişsel bir durum. Herkesin görmeyi bildiğini iddia ettiği halde içinde kaybolduğu bir süt denizi[1] hatta. Aristocu bir bakışla düşünecek olursam bir duyumun...
Sonsuz bir Nisan Akşamı
Son zamanlarda pek sık bilmediğim kelimeler duyuyorum ya da fark ediyorum bugünlerde yepyeni ya da eski kelimeleri: Nifak, nevrotik, retorik gibi şeyler. Her seferinde şaşıyor dağarcığımdaki yerine usulca ekliyorum. Tıpkı kör, dilsiz ve her yanı felçli bir şair gibi. Yaşarken öğrenmek böylece ebediymiş gibi geliyor, ölümü ömrüme yayıyorum. Sonsuz çığlıklarla kendimi kemirerek yutuyorum, ağır ve...
Gerçek Karanlığı Yaşayanlar
Gözleri dünyaya bakarmış, bedenleri karanlıkta kalırmış. Canları yanarmış. Kayıpmış canları. Yatakları ıslakmış. Geceleri uyunmazmış. Binalar ısınmazmış. Binalarda insanlar yaşamazmış. Azmış, açmış her şey...
Bir ve Üç Sandalye: Pazar
Gündüzü bu kadar erken beklemiyordum. Gece çoktan terk etmişti odamı. Boşluğa süzülmüş güneş ışığında uçuşan tozlar her an burnuma doluşacakmış gibi hissettim. İçim daraldı. Akşamdan kalmaydım. İhtiyacım sadece uzun uzun kalınan dışkılama molası olabilirdi. Ve bunu yapmak için biran bile gecikemezdim. Tuvalete koştum.
Bir ve Üç Sandalye: Cumartesi
Sandalyenin gıcırtısı geliyordu kulağıma geriye yaslanırken. Oturuyordum. Kalçamda kocaman bir ahşap eklentiyle beraber betona çakılmış kafa patlatıyordum tek eşyası bir sandalye olan bir evde. Karşımdaki pencereden gözlerime vuran ışık beni rahatsız ediyordu. Fakat perdem yoktu beni karanlığa gömecek. Biran bir mezarda olmak istedim. Toprak altına girebilirdim o an. Sonra alıştım ışığa...